Vatikan’dan sonra dünyanın en küçük ülkesi olan Monaco, lüks yaşam tarzı, vergi avantajları ve turizm gelirleri sayesinde dünyanın en zengin ülkelerinden biri olarak kabul ediliyor. Düşük nüfusu ve yüksek milyoner yoğunluğu, bu zenginliğin en büyük nedeni.
Atatürk Havalimanı’ndan yaklaşık 5,5 kat daha küçük olan Monaco, dünyanın en pahalı yaşam alanlarından birine ev sahipliği yapıyor. Gayrimenkul fiyatları metrekare başına 100 bin Euro’yu aşıyor ve ev kiralamak isteyenlerin yerel bir bankada en az 500 bin Euro bulundurduklarını kanıtlamaları gerekiyor. Bu da Monaco’yu adeta lüksün merkezi yapıyor.
Anayasal bir monarşiyle yönetilen ülkenin başında Prens II. Albert bulunuyor. Savunması Fransa tarafından sağlanan Monaco, Avrupa Birliği üyesi olmasa da Euro para birimini kullanıyor.
Monaco’nun zenginliğinin temelinde vergi avantajları yatıyor. Ülkede gelir vergisi uygulanmıyor (Fransız vatandaşları hariç) ve şirketler için de düşük vergi oranları mevcut. Bu durum, Monaco’yu küresel yatırımcılar ve uluslararası şirketler için oldukça çekici bir finans merkezi haline getiriyor.
Turizm geliri de ülkenin ekonomisine önemli katkıda bulunuyor. Her yıl düzenlenen prestijli Monaco Grand Prix ve Monte Carlo Casino gibi lüks kumarhaneler, ülkenin turistik cazibesini artırıyor.
Ancak Monaco, sadece lüks ve finansla değil, aynı zamanda denizcilik araştırmalarıyla da öne çıkıyor. Oşinografi Müzesi ve dünyanın ilk koruma altına alınmış deniz habitatlarından birine ev sahipliği yapıyor.