Genlerimizle Beslenme Düzenimiz Arasındaki Uyuşmazlık
Atalarımızın on binlerce yıl önceki genleri, bizimkilerle aynı olsa da, beslenme düzenimiz kökten değişti. Günümüzde yaygın olan hazır gıda tüketimi, bu değişimin en belirgin göstergesidir.
Modern Diyette Aşırı Şeker
Araştırmalar, modern diyetlerin büyük bir bölümünün, atalarımızın hiç bilmediği rafine şekerden oluştuğunu ortaya koyuyor. İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk’e göre, bu durum genetiğimize uymayan bir beslenme şekli.
Fazla Şekerin Etkileri ve Hastalıkları
Vücuda giren fazla şeker, bağışıklık sistemi tarafından toksik bir madde olarak algılanır ve buna tepki gösterir. Fazla tüketilen rafine şeker, karaciğerde trigliserit ve LDL’ye dönüşür. Çocuklarda hiperaktivite, öğrenme ve davranış bozuklukları da aşırı şeker tüketimiyle bağlantılıdır.
Şekerin Uyuşturucu Gibi Etkisi
Şeker, alkol ve tütün gibi bir uyuşturucudur. Bir paket veya konserve kutuda bile önemli miktarda şeker bulunabilir. Şeker, obezite genleriyle yakından ilişkilidir. Obeziteye yatkın kişiler, makul miktarlarda şeker tüketseler bile daha kolay kilo alırlar. Aşırı şeker tüketimi ayrıca diyabet, damar sertliği ve kalp hastalıklarına da zemin hazırlar.
Gizli Şeker
Şekeri diyetten çıkarmak için tatlı yemekten ve sofra şekeri kullanmaktan vazgeçmek yeterli değildir. Hazır gıda ürünlerinin %75’i, özellikle fruktoz yönünden zengin mısır şurubu içerir. Ketçap, çorba, mayonez, yoğurt ve ekmek gibi şekersiz olduğu düşünülen ürünlerde bile şeker bulunabilir. Bu nedenle, bu tür ürünlerin etiketleri dikkatle incelenmelidir.
Bazı Sıvı Ürünlerde de Şeker
Bazı sıvı ürünler, “ilave şeker ve koruyucu içermez” ibaresiyle pazarlansa da içinde basit şekerler bulunabilir. İşlenmiş gıdalarda şekerin birçok farklı formu karşımıza çıkar: Dekstroz, fruktoz, glikoz, laktoz, maltoz ve sakkaroz gibi “oz” ile biten maddeler şekerin çeşitli kaynaklarını gösterir. Ayrıca, “şurup” ve “nektar” kelimeleri de şekere işaret eder. Birden fazla şeker kaynağı içeren işlenmiş gıdalar da mevcuttur. Şeker içeren bir işlenmiş gıda tüketilecekse, şeker miktarına dikkat edilmeli ve porsiyon başına 5 gramdan fazla şeker içermemelidir.
Şeker ve Kanser
Glikoz ile kanser hücreleri arasındaki bağlantı, ilk olarak 1920’lerde Otto Warburg tarafından keşfedildi. Warburg, kanser hücrelerinin enerji metabolizmasının farklı olduğunu ve çok fazla şeker tükettiklerini buldu. Alman bilim insanı Warburg, kanser hücrelerinin büyük ölçüde glikoz tüketimine bağımlı olduğunu keşfederek Nobel Tıp Ödülü aldı. Günümüzde kanserin vücuttaki varlığını ve yayılımını anlamak için kullanılan PET BT tetkikinde, en çok glikoz tüketen bölgeler incelenir.
Glikozun hızla kan şekerini, insülin ve IGF-1 seviyelerini yükseltmesi, kanser hücrelerinin oluşmasına zemin hazırlar. Beyaz şeker ve rafine un ikilisi, sadece kanser hücrelerinin gelişimini değil, yayılmasını da kolaylaştırır. Şeker ve rafine unu beslenme düzeninden çıkarmak, insülin ve IGF-1 seviyelerini düşürmeye yardımcı olur. Şekerli besinlerin kansere yol açtığı bilindiğinden, kanser hastalarının rafine şekeri diyetlerinden çıkarmaları mantıklıdır. Bu şekilde kanser hücreleri beslenmemiş olur.